Türk Silahlı Kuvetlerinde Disiplin Suç ve Cezaları ve Yargı Denetimi Doktora Tez Taslağı Avukatlık Bürosu
Maddesinde; sözleşmede tanınmış hak ve özgürlükleri engellenen kişinin, engelleme resmi görevli kimselerce görevlerinin yerine getirilmesi sırasında yapılmış olsa dahi, ulusal bir makama fiilen başvuru hakkına sahip olduğu düzenlenmiştir. Bu durumda temel hak ve özgürlüklere ilişkin uluslararası bir andlaşma hükmüyle bir yasa kuralı arasında çatışma olduğunda andlaşma hükmü üstün sayılacak ve ulusal yasa kuralı ihmal edilerek uygulanmayacaktır. Konumuz açısından ise bu sınırlamalardan Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’nde asker kişiler tarafından dava konusu yapılan YAŞ kararları ve disiplin cezaları inceleme konusu yapılacaktır. 1982 Anayasası’nda ise; 1961 Anayasası’ndan farklı olarak bazı idari işlemler yargı denetimi dışında bırakılmıştır. Bunlar; Cumhurbaşkanının tek başına yapacağı işlemler (md.105/2, 125/2), Yüksek Askeri Şura kararları (md.125/2), olağanüstü hallerde, sıkıyönetim ve savaş hallerinde çıkarılan kanun hükmünde kararnameler (md\. Bu çekici oyun platformunda şansını sına. tipobet güncel giriş\.148/1), Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu kararlarıdır (md.152/4). “Hakkaniyete uygun” bir yargılama için, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin getirdiği bir takım şartlar vardır. Bu şartlardan en önemlisi, tarafların arasında “silahların eşitliği ilkesi”dir.
Doktrinde[368] ve yargı kararlarında[369], disiplin cezası verme yetkisinin münhasır yetki özelliği taşıdığından hareketle bu yetkinin devredilemeyeceği belirtilmektedir. Maddesi kapsamı dışında kalan fiillerinde 657 SK’nun 125. Maddesinde düzenlenen uyarma, kınama, aylıktan kesme, kademe ilerlemesinin durdurulması ve Devlet memurluğundan çıkarma cezaları verilebilmektedir. Maddelerinde yazılı şart ve usule uyulmak gerekecektir[299]. Bu cezalardan kademe ilerlemesinin durdurulması ve Devlet memurluğundan çıkarma cezaları disiplin kurulları tarafından verilmektedir. Maddesi uyarınca, garnizon komutanı, garnizondaki tüm birlik ve kurumların disiplin amiridir. Dolayısıyla garnizon komutanı, kendi kuruluşunda olmayan birlik personeline doğrudan disiplin cezası verebilecektir[286]. Amirlik yapılan görev süresince ve görev nedeniyle de oluşabilmektedir. Nöbetçi ve devriye görevini yapan kişi (AsCK m.106)[283], askeri inzibat görevini yapan erbaş ve erler (İçHizK m.92/1), bölük nöbetçi çavuşu (İçHizY m.399) ve bölük nöbetçi onbaşısı (İçHizY m.396) bu görevlerini yaptıkları sırada diğer erbaş ve erlere karşı amir yetkisine sahiptir[284]. Aynı şekilde, kışlalarda mesainin bitmesinden yeni mesai başlayana kadar nöbetçi amiri kışladaki tüm nöbetçi subay, astsubay, sivil personel ile erbaş ve erlerin amiridir (İçHizY m.411/2).
Maddesiyle; 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’nun “Yükseköğretime giriş ve yerleştirme” başlıklı maddesinin birinci fıkrasına eklenmesi teklif edilen (h) bendine göre, idari yargıda beş yıl süre ile görev yapmış hakim veya savcılar ile Cumhurbaşkanı tarafından … 12 Ekim 2014 günü yapılacak HSYK seçimlerinin Türk Yargısı için hayırlı olmasını dilerim. Hakim ve savcılarımız, özgürce kullanacakları oyları ile yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığına hizmet edecek adayları HSYK üyeliğine seçeceklerine inanmaktayız. Birçok tartışma, çekişme, kutuplaşma, yargı bağımsızlığına ve tarafsızlığına gölge düşürecek iddialar ortaya atılsa da, yargı mensuplarının özlük hakları ile ilgili karar veren Yüksek Kurulun üyelerini, yargıç ve savcılarının seçmesi usulünden asla vazgeçmemek gerekir. Bu yöntem demokratiktir, çünkü yargı mensubu, kendisi ile ilgili karar verecek Kurulda görev alacak üyeyi doğrudan seçip belirleyebilmektedir. Hiçbir bahane, özellikle de yargıda kutuplaşma ve hizipleşme olduğundan bahisle, doğrudan seçim usulünün terk edilip eski usule veya RTÜK modelinde olduğu gibi Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin kurul üyelerini seçmesi usulüne geçilmesi kabul edilemez. Meclisin seçimi, “milli iradenin ve dolayısıyla halkın iradesinin tecellisi olacağı” gerekçesi, HSYK seçimi için yeterli görülemez. “İşkence ve Eziyet” başlıklı TCK m.94/1’e göre; “Bir kişiye karşı insan onuruyla bağdaşmayan ve bedensel veya ruhsal yönden acı çekmesine, algılama veya irade yeteneğinin etkilenmesine, aşağılanmasına yol açacak davranışları gerçekleştiren kamu görevlisi hakkında üç yıldan oniki yıla kadar hapis cezasına hükmolunur”. 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun “Malın değerinin az olması” başlıklı 145. Maddesine göre, “Hırsızlık suçunun konusunu oluşturan malın değerinin azlığı nedeniyle, verilecek cezada indirim yapılabileceği gibi, suçun işleniş şekli ve özellikleri de gözönünde bulundurularak, ceza vermekten de vazgeçilebilir”. Sürekli değişikliğe uğrayan Türk Ceza Kanunu′nun « Cinsel Dokunulmazlığa Karşı Suçlar » başlığı altında yer alan cinsel saldırı ve çocukların cinsel istismarı suçları da bu değişikliklerden nasibini almıştır.
TSKDY’ne göre, kurullarda raportörlük görevi Hukuk Müşaviri veya Hukuk İşleri Müdür veya Yardımcısı tarafından yapılır (m.16); JDY’ne göre, raportörlük görevi Sivil Memur Tayin Şube Müdürü veya Personel Şube Müdürü tarafından yapılır (m.13). Kurulların toplantı gündeminin düzenlenip ilgililere dağıtılması, toplantının belirli gün, saat ve yerde yapılması, kurul çalışmalarının gereği gibi yürütülüp sonuçlandırılması raportör tarafından sağlanır. Üyeler kendilerine havale edilen dosyaları en geç 7 gün içinde incelemek zorundadır. Devlet Memurlarının amir durumunda bulunmaları halinde ise astlarına disiplin cezası verme yetkileri yoktur. Çünkü ceza vermeye yetkili rütbeler arasında sayılmamıştır. Müfrez[318] durumda bulunmadıkları takdirde astsubayların uzman jandarma, uzman erbaş ve erbaşların, müfrez veya müstakil durumda bulunmadıklarında asteğmen ve teğmenlerin disiplin cezası verme yetkileri yoktur. Bu durumda yetkili en yakın amirden disiplin cezası verilmesini istemeleri gerekir. Maddesinde, askeri yargının, askeri mahkemeler ve disiplin mahkemeleri tarafından yürütüleceği belirtilmiştir[287]. Disiplin mahkemeleri, “bozulan disiplinin en kısa zamanda iadesi” gibi bir amaçla kurulmuştur[288]. Maddesine ek cetvelde Disiplin cezası verebilecek rütbeler arasında Milli Savunma Bakanı da sayılmıştır. Bu nedenle MSB.lığı Karargahında çalışan asker/sivil tüm personelin disiplin amiridir.
- Sicil esas kayıt defterine geçilir ve dosyasına konulur.
- Anayasa’ya göre kamu hizmeti görenlerin kanunsuz emirleri yerine getirmeleri yasaktır.
- Silahlı Kuvvetler mensupları siyasî partilere üye olamazlar (AY m. 68/5).
Bu mahkemelerin hâkim olmayan kişilerden kurulu olması tek başına AİHS’nin 6. Maddesi anlamında “mahkeme” olarak kabul edilmemesi için yeterli değildir. Zira AİHM, bağımsızlık ve tarafsızlık kriterlerinin karşılanması koşuluyla çeşitli disiplin kurullarını dahi mahkeme olarak nitelendirebilmektedir[660]. Bayrak/Türkiye kararında asker kişileri yargılamak amacıyla kısmen ya da tamamen askeri üyelerden oluşan mahkemelerin kurulması uygulamasının, çok sayıda üye Devlet’in hukuk sisteminde mevcut bir uygulama olduğunu bu tür mahkemeler kurulabileceğini belirterek Disiplin Mahkemelerini de “mahkeme” kavramı içerisinde değerlendirmiştir. Disiplin mahkemelerinin yapısının AİHS’ne uygun olup olmadığını incelemeden önce, bu mahkemelerin AİHS’nin 6. Maddesinde öngörülen adil yargılanma hakkının kapsamında olup olmadığını tartışmak gerekir. Gözler, Mahkemenin otonom kavramlar doktrini uyarınca suç isnadı kavramını geniş yorumlayarak, disiplin mahkemeleri tarafından verilen iki aya kadar çıkabilen bu cezaları gerçek anlamda bir ceza olarak görüp disiplin suçlarını Sözleşmenin 6.maddesi kapsamında bir “suç” olarak değerlendirebileceği görüşündedir[655]. Disiplin Mahkemesi tarafından verilen cezalara karşı yapılan başvurularda[656] AİHM disiplin mahkemelerini 6. AİHM Engel ve diğerleri/Hollanda davasında göz hapsi cezasının niteliği ve infaz biçimi itibariyle askeri yaşamın olağan sınırları içerisinde kaldığına, kişi özgürlüğünü ihlal etmediğine karar vermiştir. Bununla birlikte iç hukukumuzda AsCK’nun 19, 21 ve 23. Maddelerinde göz hapsi de hürriyeti tahdit eden bir ceza türü olarak belirlenmiştir. Bu durumda disiplin amirleri tarafından verilen göz hapsi cezası; iç hukukumuza göre kişi özgürlüğünü sınırlamakta ancak AİHS’ni yorumlama yetkisi bulunan AİHM’ne göre kişi özgürlüğünü sınırlamamaktadır.
Maddesinde düzenlenen hakaret suçunun düzenlendiği maddenin 3. Fıkrasının (a) ve (b) bentlerinde yer alan nitelikli hallerini inceleyecek, suçun bu bentlerde belirtilen nitelikli hallerinin “sosyal medya” üzerinden işlendiğinin iddia edildiği durumlarda görevli ve yetkili mahkemenin neresi olması gerektiğini açıklayacağız. Bu yazımızda ele alacağımız konular; hekimlerin ceza sorumlulukları, uyguladıkları tedavilerde ve sonlarında yaşanacak sorunların 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 26. Maddesi kapsamında hukuka uygunluk nedenlerinden yararlanıp yaralanamayacaklarını, kamu veya özel hastanelerinde çalışan hekimler hakkında soruşturma başlatılırken soruşturma izni alınıp alınmaması gerektiğini ve mesleki hata (tıbbi hata) olarak bilinen malpraktis/tıbbi hata ele alınmıştır. Bu yazımızda; ceza muhakemesi sürecinde, kovuşturma aşamasında duruşmada suçun hukuki niteliğinin değişmesi sebebiyle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Suçun niteliğinin değişmesi” başlıklı 226. Fıkrasında düzenlenen ek savunma hakkının etkin kullanılabilmesi bakımından Cumhuriyet savcısı tarafından hazırlanan iddianamede, sevk maddesi olarak gösterilen suçtan daha az cezayı gerektirdiği hallerde, sanığa ek savunma hakkının verilmesinin gerekip gerekmediği kaleme alınmıştır.
Yargı üzerinden güç savaşı, siyasi hesaplaşmalar, gücü elinde tutma, bir yerlere gelebilme veya bir yerlerde kalabilme, baskıdan kurtulma, denetimden ve gözden uzak kalma, siyasi iktidarın müdahale ve yönlendirme isteği, mesleki dayanışma eksikliği, bu sebepler arasında sayılabilir. CMK m.93’de, yakalanan ve tutuklanan kişilerin nakli düzenlenmiştir. Yakalanan veya tutuklanarak bir yerden bir yere nakledilen kişilere, kaçacaklarına veya kendisi veya başkalarının hayat ve beden bütünlükleri bakımından tehlike arz ettiğine ilişkin belirtilerin varlığı durumunda kelepçe takılabilecektir. Türkiye’de siyasi, hukuki, iktisadi ve sosyal alanda krize dönüşen ve her yanı sübjektif yorumlarla dolu tartışmalar hiç bitmez. Çünkü Türkiye, alışkanlık haline gelmiş, bitmek tükenmek bilmeyen sıcak gündeme ihtiyaç duymaktadır. Herkes bildiğini okur, işine geldiği gibi konuşur, işine gelmiyorsa hukuk kurallarını görmez veya farklı nitelendirir, hatta kişiye ve duruma özel hale getirir. Suç isnadına muhatap olan şüpheli veya sanığın, kendisini avukatla temsil ettirip savunması, gerek Uluslararası Hukukta ve gerekse Türk Ceza Yargılaması Hukuku’nda tartışmasız kabul görmektedir. Uygulamada; noterden düzenleme şeklinde avukata vekaletname çıkarılmadan, başka yollarla temsil ettiğini söylediği kişinin avukatı olduğunu ortaya koyan veya beyan eden avukatın bu yetkisi ile vekaletname olmaksızın dosyayı inceleme ve dosyadan örnek alma yetkisinin olup olmadığı hep tartışılmıştır. Aşağıda, daha ziyade ceza yargılaması bakımından konu incelenecektir. Bireylerin temel hak ve özgürlüklerinin konu olduğu ceza yargılamasında maksat; maddi gerçeğin ortaya çıkartılması olduğundan, hatalı kararların verilmemesi için “delil serbestisi” kuralı benimsenmiş ve ispat için herhangi bir şekil şartı aranmamıştır.
Maddesine göre de, ast verilen emrin sınırlarını aşmadıkça veya suç amacı taşıdığını bilmediği sürece kanuna aykırı emirden dolayı sorumlu tutulamaz[501]. Ast açıkça suç teşkil etmeyen emri kanuna aykırı dahi olsa yerine getirmek mecburiyetindedir. Bu emir yaşam hakkın sona erdirecek bir eylemi gerektirse dahi sorumluluk emri yerine getirene değil emri verene ait olacaktır. Yasaya uygun olarak tutuklama yapılması veya yasaya uygun olarak tutuklu bulunan bir kişinin kaçmasının önlenmesi için, olayın özel niteliğine göre, kuvvete başvurma “mutlak zorunluluk” haline gelmiş ve kuvvete başvurmanın sonucu olarak tutuklanmak istenen veya kaçmaya kalkışan kişi ölmüşse, sözleşmenin 2. Maddesinde bu durum yaşama hakkının ihlali niteliğinde görülmemiş, hukuka aykırı bir davranış sayılmamıştır. Maddesiyle “İdarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır.” hükmüne yer verilerek, öncelikle hukuk devleti gereklerine İdare’nin uyması sağlanmak istenmiştir. İdare’nin AİHS’de korunan haklara ilişkin işlem ve eylemleri ise, prensip olarak, iç hukuk yollarının bulunması ve işletilmeye müsait olması hallerinde bu yolların tüketilmesinden sonra Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvuruda bulunulabilir. Bu çerçevede kamu görevlilerinin AİHS’de korunan temel haklara ilişkin işlem ve eylemlerinden yargı yolu kapalı olanlara veya iç hukukta hiçbir sonuç vermeyeceği kabul edilenlere doğrudan, kapalı olmayanlara iç hukuk yollarının tüketilmesinden sonra Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvuruda bulunulabilir. Bu durumda, temel hak ve özgürlüklere ilişkin uluslararası bir andlaşma hükmüyle bir yasa kuralı arasında çatışma olduğunda, andlaşma hükmü üstün sayılacak ve ulusal yasa kuralı ihmal edilerek uygulanmayacaktır. Davalı Devletin Mahkeme’nin zorunlu yargı yetkisini kabul etmiş olması halinde, Komisyon ve/veya ilgili Sözleşmeci Devlet, raporun Bakanlar Komitesine gönderildiği tarihten itibaren üç ay içinde davayı, nihai ve bağlayıcı bir karar vermesi için Mahkeme’nin önüne getirebilirdi.
“Alıcı” Gönderinin alıcısı olarak Konşimentoda belirtilen gerçek veya tüzel kişiyi ifade eder. “Paket” Gönderen tarafından taşıma için TNT’ye sunulan ve TNT tarafından Gönderenden kabul edilen tek bir paket veya parçayı ifade eder. “Koşullar” tnt.com üzerinde zaman zaman güncellenen haliyle bu taşıma kural ve koşullarını ifade eder. “CMR” 1956 tarihli Eşyaların Karayolundan Uluslararası Nakliyatı İçin Mukavele Sözleşmesine İlişkin Konvansiyonu (1978 yılında tadil edilen haliyle) ifade eder. 1.6 Bu Koşullarda, TNT’nin tüm kararları yalnızca TNT’nin takdirine bağlı olarak alınır.